29 Mayıs 2010

Euro 2016

Dün Euro 2016 evsahipliğini finalde Fransa'ya kaybedilmesinin ardından, sonucun gayet doğal olduğunu, Türkiye'nin kültür ve teknik anlamda yeterli yetkinlikte olmadığından bahsediyordum. Gerek işyerinde, gerek twitter'da vatan haini, Türk düşmanı ve "içimizdeki Fransız" olarak nitelendirildim. Hayatta en çok değer verdiğim insanlardan biri olan, Fransa'daki dostum Bülent dahi hafiften bana sinirlenip, olayın tamamen politik olduğunu anlatan bir mail atmasaydı, hiç değinmeyecektim bu konuya...

Batı toplumunun genel yargısında Avrupalı/Amerikalı olmayanlar, kesinlikle ikinci sınıf doğulu insan olarak nitelendiriliyor ve eziliyor, bu nedenle "Türkler Sevilmiyor" kalıbına da hiçbir itirazım yok. Burada milliyetsel genelleme yapıldığı için, Avrupalı'dan çok daha üst seviyede kültür ve yetenek birikimi olan insanlarımıza da kötü gözle bakılıyor mu? Elbette... Hatırlarım dostum Bülent'in Paris'de ev aradığı dönemleri... Hangi ilanı arasa, Türküm dediği anda suratına telefonu kapatıyordu genellemeci Fransız. Burada kim haklı, kim haksız tartışması yapmak çok gereksiz, asıl üzücü konunun 2010 yılında dahi din ve milliyet kavramlarının insanları yönlendirmesi olduğunu düşünüyorum. Son bir örnek verip ana konu olan Euro 2016 ev sahipliği seçimine geri döneceğim. Müslümanları ülkesinde barındırmak istemeyen aşırı sağcı siyasi görüş Avrupa'nın hemen her yerinde yükselişte, bu ülkelerden biri de Hollanda (Hollanda'da hayatını sürdüren dostum Samert ile ayaküstü konuşmuştuk biraz, belki daha ayrıntılı yazabilir bana, ben de yazısını yayınlamak isterim). Hollanda'da Müslüman karşıtlığının tavan yaptığı nokta, yönetmen Theo van Gogh'un İslam'da kadınların ezildiğini ve istismar edildiğini anlattığı Submission (Teslimiyet) filminin ardından, başkent Amsterdam'da sokak ortasında bir müslüman tarafından vahşice öldürülmesi. Başta da dediğim gibi Batı ve Doğu kültürleri arasındaki uyumsuzluk içinde kim haklı, kim haksız tartışmayacağım, uzar gider. Bir insanı görüşleri nedeni ile öldürmek ne kadar insanlık dışıysa, bir inanışa sahip kitleyi de "aynı" diye etiketlemek o kadar insanlık dışı.

Euro 2016'da ev sahibi olma şansımızı kaybetik. Nedeninin altında elbette yukarıda bahsettiğim üzere, at gözlüklü Batılı bir bakışın etkisi mevcuttur. Ancak tüm nedeni sadece buna indirgemek de diğer tarafın at gözlüklü bakışıdır diye düşünüyorum. Biz gerçekten bu çapta bir turnuvayı düzenleyecek sosyal, kültürel ve teknik kapasiteye sahip miyiz?

Teknik Altyapı
Dostum demiş ki; "Ukrayna & Polonya, 2 sene sonra Avrupa Şampiyonası düzenleyecekler. Bildiğin iki tane köyden bozma ülke bu ikisi, önce onu belirtelim. Onun dışında geçiyorum aday olduklarındaki durumlarını; şimdi bile stad olsun konaklama olsun panikten ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Hiçbir şey ama hiçbir şey hazır değil. Bu ülkelere 2007'de verildi organizasyon, 5 yılları vardı yani. Bizim adaylıgımızda ise süre 6 yıldı."

Öncelikle Ukrayna ve Polonya komünist düzenin avantajıyla, dünya standartlarının altında, ancak Türkiye'nin çok üzerinde şehiriçi, şehirlerarası ve ülkelerarası ulaşım yollarına sahiptir. Motorlu araç trafiğinin yoğun olduğu birçok metropolde, bu trafiğe girip girmemek sizin elinizde olup, alternatif ulaşım yollarını tercih etme ve varolan trafik sisteminde kendi rotanızı çizme hakkınız vardır. Bugün 10-15 milyon nüfusluk İstanbul'un herhangi bir trafik sistemi olmamakla birlikte, deniz, demir, yeraltı ve kara ulaşımında gezip gördüğüm en kötü şehirlerden biridir. Hemen hiçbir uzun mesafe yolculuğun karayolu ve demiryolu üzerinden etkin bir biçimde yapılmadığı bir ülkeden bahsettiğimizi neden unutuyoruz? Örneğin, birkaç sene öncesine kadar İstanbul - İzmir arasında karayolu ulaşımı tamamen tek şerit üzerinden sağlanmıyor muydu? Halen de doğru düzgün bir ulaşım yok iki şehir arasında... Denizyolu ulaşımına gelirsek, üç tarafı denizlerle çevrili (klasik tanım) ve her sene Kabotaj Bayramı'nı kutlayan ülkemizin, sürekli halde şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan kaç gemisi var, bir, iki? İstanbul'dan Yalova'ya gitmekten bahsetmiyorum elbette... Havayolu taşımacılığında, yetersizlik ve düzensizlikten kullanılamaz halde olan İstanbul Atatürk Hava Limanı'nın adam edilebilmesi için illa bir Euro 2016 mı gerekli?

Evet Ukrayna yapamadı ve belki de yapamayacak (Konu ile ilgili bir yazı için buyurun). Ancak "onlara bu haldeyken verildi, bize de verilmeli" düşüncesini doğru bulmuyorum. Evet onlara bu halde verildi ve sonuç ortada, bu Türkiye için de böyle olabilir diye düşünemez mi komite? Biz illa ki ulaşım, altyapı, stadyum vb. gereklilikler için Euro 2016'yı mı beklemeliyiz? Fransa gelişmişliğinin etkisi ile şu an dahi turnuvayı yapabilecek teknik kapasiteydek, Türkiye için bunu söyleyebiliyor muyuz? Euro 2016 gelince herşeyi yapacağız demek yerine, bir kere de planlı ve sistemli olarak hazırlanıp, bunları yaptık bu turnuva için diyemez miyiz? Olimpiyat adaylığı için plansızca demiştik gerçi, "Olimpiyat Stadı yaptık" diye, hatırlar mısın? Açılış maçında yolu olmayan stada yürüyen binlerce insanı dün gibi hatırlıyorum. Bugün kendimizi kandırmayalım "atıl" durumda bir olimpiyat stadımız var. Ben işte bu zihniyete kızıyorum, göstermelik eylemlere kızıyorum. Bizim bunları yapmamız için Euro 2016'ya ihtiyacımız yok, bizim bunları her halükarda yapmamız gerekli. Daha önceki başvurularda, "her halükarda bunları yapacağız" deyip, ne yaptık? Dün "alsak da almasak da yapacağız" dediklerimizin, kaç tanesini gerçekten yapacağız?

Türkiye ulaşım, altyapı, konaklama ve tesis anlamında mevcut şartlarda turnuvayı kaldırabilecek bir ülke değil. Bir sonraki başvurusunda yeterli kapasitede olacak mı? Önce bu sorunun cevabını tartışmak gerekli...

Temel bir başka görüş de; "Bu tip turnuvalar ev sahibi ülkeyi geliştirme amacında olmalı, Fransa'nın herşeyi vardı zaten. O zaman her sene İngiltere, Fransa, Almanya'da yapılsın." Aynı düz mantıkla cevap vermek gerekirse, o halde bu tip turnuvalar her sene Makedonya, Arnavutluk, Mozambik, Kamboçya, Rwanda'da yapılmalı diyor ve daha fazla uzatmıyorum.

Kültür Sorunu
Bugün İstanbul Taksim Meydanı'nda yılbaşı kutlamaları toplu taciz için heyecanla bekleniyor, halen en modern semtlerde bile istediği gibi giyinemeyen, yaşayamayan kadınları görünce üzülüyorum ben. Toplumun her seviyesinde şiddet, saygısızlık ve hoşgörüsüzlük hakim durumda değil mi? Anadolu'ya gittikçe bu baskı daha da artmıyor mu? Ben bu ülkenin pek çok şehrinde Ramazan ayında elimde sigara yolda yürüyemem, açık restoran bulamam, oruç tutmaya zorlanırım. Ben bu ülkenin pek çok şehrinde, kız arkadaşımla sarmaş dolaş oturamam, öpüşemem. Ben bu ülkenin pek çok şehrinde polis görmeden 5 dakika yürüyemem. Ben bu ülkede sistematik olarak sansürlendiği için görsel/yazılı basını takip edemem, internette dilediğim gibi gezemem. Ben bu ülkede sokağa çıktığım her an, abuk bir nedenden bir araba sopa yiyebilirim! Sadece son birkaç ayda yaşanmış o kadar çok utanılacak olay sayabilirm ki burada...
Peki hepimiz böylemiyiz, asla! Ama "Türkleri Sevmiyorlar", "Herşey Politik" demeden önce biraz olsun kendimize dönüp bakalım, biraz olsun...

"Bugün oy veren satılmışlar arasında Maltalı -Malta'da futbol mu var?!- İsrail'li -İsrail'i zaten Uefa bünyesine alanın aklını seveyim ben- ve Rum Kesiminden -yorumsuz- üyeler var."
Peki burada, Şenes Erzik dışında spor camiasında sözü geçen tek bir futbol adamımızın olmaması, dış ilişkilerde yıllardır "biz en doğrusunu biliriz" şeklindeki agresif yaklaşımımızın hiç mi etkisi yok?

Adaylık sunumumuzu inceledin mi bilmiyorum ancak oldukça kötü bir yönetmenlik (bkz. Sinan Çetin) ve kurgu ile hala tek bir söz var ağzımızda; "Biz Hiç Yapmadık, Bize Verin!" Oysa tıpkı Fransa gibi, "biz daha önce sayısız uluslararası organizasyon yaptık, bunu da muhteşem yapacağız" teması üzerine gidilemez miydi?

Son Söz
Spor, özellikle de futbol içerisinde propoganda, siyaset, din vb. birçok kavramı içeren büyük bir güç. Bu nedenle alınan her kararda yanlı tavırlar olabilir. Ancak her karar yanlı alınsaydı, Türkiye 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nı organize edecek bir ülke de olamazdı. Euro 2016'yı iyi şekilde organize edebilirdik, stadlar kurulur, günü kurtaracak yollar yapılır, insanlarımız sırf  "gavura rezil olmayalım" diye hoşgörü göstebilirdi, ufak tefek sıkıntılar olsa da üstesinden gelebilirdik, ben bunu biliyorum zaten! Ancak bana bile veremeyeceğin garantiyi, dışarıdan bakan adama nasıl anlatacaksın?

Şahsi görüşüm, evet belki Türk düşmanı ve vatan hainiyim ama Türkiye'nin bu turnuvayı gerçekleştirebilecek seviyede olduğuna inanmıyorum. Tıpkı, ev sahipliğini kaybetmesinin tüm nedenini politikaya bağlamadığım gibi. Umarım ben hatalı çıkarım da tesillerimiz ve altyapımız hazır bir şekilde, daha hoşgörülü bir toplum haline gelip, bu turnuvayı düzenleriz birgün...

En çok son sözünü beğendim dostumun, belki biz de birgün kendimizden bu kadar emin gideriz oralara...
Günün en iyi özetini de patronum yaptı: "Sarkozy salona geldikten sonra kazandığımızı anlamıştım zaten. Sarkozy işi garantiye almadan o salona adımını atmazdı. Sittin sene böyle bi risk almaz o adam."

4 yorum:

pelagia dedi ki...

kesinlikle katılıyorum..

bellatrix dedi ki...

o değil de bizim logo daha iyiymiş.

içimizdeki fransız iyidir onurlu, kruvasan yer kahve içer, şaraptan anlar falan... he de geç.

Onurlu dedi ki...

ahaha Şuşu pek şükela bir insansın sen ya, yeminle "bizim logo daha iyiymiş" muhabbetini ben de yaptım resimleri eklerken :)

He diyip geçiyorum :)

O s c a r dedi ki...

Söz sırası Fransa'daki dostunda.

Genel olarak yazdıklarına katılıyorum, o yüzden katılmadığım/doğru bulmadığım noktalara değineceğim.

Euro 2012'nin Ukrayna&Polonya'ya verilmesi, bir sonraki organizasyonun da bize verilmesi gibi bir gereklilik ortaya çıkarmıyor. Lakin şu bir gerçek ki eğer 2007 yılında bu ülkelere güvenilip beş yılda tüm hazırlıkların altından kalkabileceklerini varsayabildiyse Platini ve ekibi, Türkiye için bu hayli hayli olmalıydı. Ukrayna organizasyonun yarısını düzenlemekten aciz bir durumda, fahiş bir hata bu.

Doğrudur, altyapı, stadlar vs. bunların geliştirilmesi, adam gibi standartlara kavuşturulması için böyle bir organizasyona ev sahipliği yapmaya gerek olmamalı. Fakat mevcut hükümet ve onun yönetim anlayışına baktığımızda görüyoruz ki bu tür kalkınmaların yapılması için somut bir sebep gerekebiliyor. Mantıklı bir yaklaşım değil bu, ama bir gerçek.

Konumuz hükümet de değil zaten, ki günahım kadar sevmem biliyorsun fakat ortada 900 milyon euroluk bir devlet garantisi de söz konusu idi. Komitenin teknik altyapıya dair soru işaretlerini bir nebze olsun silebilecek bir savdı bu, oralı olmadılar.

Ki Türkiye'nin kısa vadede yıllık %4-5 gibi bir büyüme oranına sahip olması bekleniyor, BRIC'ten sonra gelen ilk ülkeyiz bildiğim kadarıyla. Ekonomik olarak üstesinden gelirdik yani verilen vaatlerin.

Kültür sorunu alt başlığına da katılmıyorum, yani böyle bir problemin varlığını kabul ediyorum fakat bunun bu adaylığın kaybedilmesinde bir etkisi olduğuna inanmıyorum. Eğer varsa da o üyelerin aklından şüphe ederim. Bu ülkede daha önce Basketbolda Avrupa Şampiyonası düzenledi, bu yaz da Dünya Şampiyonasına ev sahipliği yapacak. Az buz organizasyonlar değil bunlar. Neticede evet bahsettiğin sıkıntıların hepsi var, fakat söz konusu Euro 2016'yı almaksa bunlar Türkiye aleyhinde bir tez oluşturamaz diye düşünüyorum.

Son olarak evet, bu tür organizasyonlara gerek duymadan gerek teknik gerek kültürel tüm problemleri aşabilecek bir mekanizma oluşturabiliriz. Bunu gerçekleştirebildikten sonra pek umrumda da değil Euro'yu almışız almamışız.Beni üzen sana mailde bahsettiğim gibi bu sonucun yazdıklarından ziyade politik dinamikler doğrultusunda ortaya çıkmış olmasıdır.

Çok eksiğimiz, yanlışımız var hepsine eyvallah. Fakat bu organizasyon bizim hakkımızdı, 3. kez kapıdan döndürüyorlar. Bunu kabullenemiyorum.

Son olarak, Platini'ye gidiyor sözüm. O Eiffel var ya Eiffel, al onu..