17 Ocak 2014

Reset

yahu blogu ilk açarken uğraşmıştım biraz, şuradan paylaş-buradan paylaş butonu koymuştum, filan falan. tabi üzerinden vakit geçince "linkler kurbağa olmuş dostum, yenileyelim" olmuşlar, sikeyim, neyse bir ara düzeltiriz ehe.

abi blogu açtığımızdan beri çok yol katettik. bugün blog 4. yılında. geçtiğimiz bu 4 yılda gecem ve gündüzüm bu blogdu, düzenli bir şekilde yazı yazdım. Bu süreçte çok yoruldum, kah güldüm, kah ağladım, aldığım onlarca yorumun hepsine teker teker cevap vermeye çalıştım. Böyle bir konsept var değil mi ya, eyyamı sikeyim ehe

neyse ne diyorduk, bu 4 yıl zarfınca birbirinden alakasız, kimi zaman ne diyor lan bu herif denilebilecek, kimi zaman ciddi saçmalamadığım, kimi zaman da kore sinemasına şuku verdiğim yazılarım oldu ehe. (Portakal Suyu Terimler Sözlüğü - Kore Standartı: 2.20)

öncelikle uzun süredir türkiye'ye gitmediğimi göz önünde bulundurarak diyebilirim ki, ülke buradan sikim gibi görünüyor. daha kaç reset gerekli senin bana alışmana demekten başka çare yok. recep artık belli ki gidecek, ama ülkeye çok zarar vererek gidiyor pezevenk. bu herif öyle veya böyle eski kafalı bir herif bir kere, ulan adam radyonun bir numaralı kitlesel iletişim aracı olduğu bir çağdan geliyor. e tabi haliyle ortaya da bu çıkıyor. önemli işler yaptı yine, türk siyasi tarihine damga vurdu, kabul etmek gerekli. ama nasıl anılacağı meçhul. tarih kitapları nasıl yazar bilmem de o tarih kitaplarını kim okuyacak onu merak ediyorum. hayır bana sadece lise diploması verene kadar 11 sene tarih okuttular. Orta Asya'dan başladım (Portakal Suyu Terimler Sözlüğü - Kavimler Göçü: Yerleşme, yer değiştirme) , yok Gazneliler, yok Sikkeliler, Anadolu'nun kapıları, Selçuklu çinileri, daya sonra Osmanlı'yı, anlat zaferlerı, arada ver Bizans'ın oyunlarını, büyük devlet kurduk ana siktik diye öv -hakkındır da- ama sonra siki tuttuğun dönemleri yalandan geçiştir, doğru düzgün bir çözümle yapma, hatta bok at Osmanlı'ya, sonrası yine doğru düzgün anlatılmamış bir 1. Dünya Savaşı, ver Kurtuluş'u, Kurtuluş'u ver, ama önce hikayemizin kahramanı olan Mustafa'yı daha yakından tanıyalım, ayrıca Mustafa bir dönem sonra Kemal adını kullanacaktır. Neyse abi 7 düvele meydan okunan anlı şanlı bir zafer, 7 ülkeyi say desem sıkıntı yaşarsın, ülkeninde yarısı ölmüş. Hani dur yolcu bir neslin bittiği yer diyor ya, o tarz. şimdi bunu al başa, okut bir daha, al başa bir daha okut. yaşları biraz büyünce de ki büyük reform yaptık, gelişmiş medeniyet olduk, bastık inkılabı, e bas atatürkçülüğü, ver altı oku, altın okun ne bok olduğunu anlatmadan, bas milliyetçiliği, e abi son 2-3 senesi zaten yok gibi olan adam öldü, e kitap dolmadı abi? Abi o zaman son bir Mustafa Kemal'in hayatı yapalım, sayfa boşa gitmesin, şöyle karakterli, böyle muhteşem adamdı. E şimdi biz bunu Atatürkçü ortamda yetişmiş insanlar olarak okuduk, nasıl küfrediyoruz, bunu bir de İslami ortamda yetişmiş insanların bakış açısından düşün. Velhasıl kelam, aynı muhabbetin 3 defa detaylıca üzerinden geçti adamlar, yetmedi üniversiteye gittim, yine zorunlu ders verdi, inkilap reloaded, ya amk senin ben artık. Yahu bir ülke düşün, okulda okulan tarihin 1935'ten sonrası yok. 80 sene öncesi be adam, el insaf, o devirden yaşayan insan kalmamış neredeyse. En son savaştan kala kala 3 Gazi kalmıştı, bu Nesli Çölgeçen belgesel filan yapmıştı. Yalnız ilginçtir hikayenin başında bahsettiğimiz bizim recep de işte bu tarih dersinin kemalist devrimine kadar olan kısmını gururla sahipleniyor. Neyse abi herifin ülkeyi getirdiği yer bombok bir yere vardı sonunda, e reset de öyle kolay atılmıyor, bir 10 seneye daha götü toparlayamaz artık ülke. yeniden yargı sistemi, yeniden kolluk sistemi, ve hepsinden önemlisi yeniden bir siyaset sistemi kurman gerekli ki, zor. hani biri gelip yardım istese, yardımcı oluruz da, ama dediğimi yapacaksın abi sorgulama çok, bu sırada insanlar birbirini de öldürebilir, bir şehir komple yanadabilir yapacak bir şey yok. hem zaten büyük devrim yapacaksak, bir yerleri ateşe vereceğiz, adettendir. Büyük Erzurum Yangını mesela? Tarihte Büyük Erzurum Yangını var mı dostlar? Abi orada soğuktan ateş yanmaz diyorum bak, şu an -18 derece hissedilen sıcaklık.

 Portakal Suyu Terimler Sözlüğü - Osman Bey: Vizyoner kimse

şimdi misal avrupa siyasetine bakıyorsun, lan diyorsun. bak burada söylüyorum, yaz bir kenara avrupa'nın geleceği pirate party gibi, movimento 5 stelle gibi partiler ile lokal yönetimin dibine vuralım diyen partilerde. hani avrupa o kadar ilerledi ki, derebeyliğe geri dönelim beyler, işte başa seçilir biri, o genel işlere baksın, biz bizim şehri, mahalleyi kendimiz yönetiriz, kafasında. pirate party'e bakıyorsun misal, adamın derdi torrentten film indirelim değil (her ne kadar pirate bay davasının kararı sonrası kurulmuş, kısa süre içinde binlerce üye ile avrupa'ya yayılmış olsa da), adamların dertleri, kaygıları, herifler fütürist beyler denilecek tarzda. adam diyor ki piç, sen benim her bokumu takip etmeye, kayıt altına almaya başladın, kim izin verdi lan sana amcık, hayatımın her alanında veri yaratıyorum sana mna korum'u diplomasi yolu ile söylüyor, bireylerin teknoloji çağında kişisel bilgilerini tamamen koruyabilmeleri gerektiğini anlatıyor. devlet organlarının tamamen şeffaf ve sorgulanabilir olmasını, siyasete katılımın artırılmasını amaçlıyorlar. Ve en önemlisi bu çağda hala yukarıdaki eski kafalı recep türevi olan adamların, eski iş modelleri ile günümüzde de aynı parayı kazanmak istemelerinin ve 70 sene önce ölen adamın kitabına dahi telif istemelerinin akıl dışı olduğunu söylüyorlar. Çünkü ulaştığımız çağda daha fazla iletişim kurmak gerektiğine, insanların kültürel ve sosyal olarak daha fazla şey paylaşması gerektiğine, bugünün insanını bunun ileriye götüreceğine ve bu nedenle her türlü materyalin özgürce paylaşılması gerektiğine inanıyorlar. Bunun içinde özgür bilgi paylaşımı, özgür/tarafsız internet ve telif hakkı kanunlarında köklü reformlar istiyorlar. Dün bir polis baskını ile tepki olarak bir-iki bin kişi tarafından kurulan parti, bugün avrupa parlementosuna 2 temsilci gönderiyor. nereden baksan büyük iş. içlerinde her kitleden adam olsa da, yaş skalası +-10. Vallahi bir oyum olsa sizindi piçler, ben de aynı sizin gibi düşünüyorum, e neden sonra diyorum zaten, bir 100-150 sene fark var, o göt kolay kolay toparlanmaz.

 
O değil de bizim Osman da korsan oldu ha ehe

10 Ekim 2013

Hollanda | Çeptır 1 - İntrodakşın

Dostlar biliyorsunuz ben aktif olarak blog yazıyorum ehehe neyse

Şimdi yaklaşık 2 küsür senedir buradayız. Eindhoven ve Hollanda üzerine bir şeyler yazmanın vakti geldi. İlk sene zor, ilk sene önemli, ilk tuhaf hafif sıkıntılı ama onun da bir kafası var. İkinci sene olayı çözmüş oluyorsun, daha bir rahat, daha bir sakin, Eindhoven çocuğuyuz lan biz oluyorsun. Oğlum ilk sene daha tanıştığın bir herifin ismi nasıl yazılır onu bilmiyorsun, Gijs diye adam ismi var lan burda eheh. Şimdi Amsterdam güzel, oooh geliyorsun 3-5 gün kanalda takılıyorsun, iki ot çekiyorsun, karılar kızlara bakıyorsun (iyimiş bu iyimiş, ooo bunlar çok kötü abi bunları geç geç, abi bunu da siken var mı ya), işte iyice turistsen akşam paradiso, escape. bakma ha iyi bir event yoksa onlarda da bok gibi müzik dinlersin. Hollanda müzik kültürü üzerine ayrı bir yazı da yazayım hatırlatın. Neyse ne diyorduk abi, ha işte senin o Amsterdam'da geçirdiğin 3-5 gün aslında bir Amsterdam tecrübesi. Amsterdam'ı Dutch konsept şehri düşün ya nerde bu karikatürü vardı bunun...

Osman sen bunu biliyor musun lan?

Şimdi Eindhoven'a çok bok atıyorum ya ki hak eden bir şehir, ben böyle işine tüküreyim, ama onun da bir kafası var. Gözlemleyen adam için her yerde bir kafa var, o da kafa bu da kafa... Neyse şimdi buranın sosyal demokrat valisi (meyır) Rob van Gijzel üzerinden de anlatayım. Ayrıca bu yazı Eindhoven Valisi üzerine yazılmış sayılı Türkçe eserlerden biri olabilir, literatüre katkı yapıyorum lan. Şimdi abi bu herif PvdA yani Partij van de Arbeid yani İşçi Partili bir herif, fena de herif değil. Bu bir ara çıkıyor İşçi Partisi yürütmede iken diyor ki beyler bu inşaat firmaları bizi sikiyor, tarihin en büyük vurgunu dönüyor, bu demiryolu inşaatı, Schiphol inşaatında bizi sikiyorlar filan diyor. Tabi sonra sıkıntı oluyor, uzaklaşıyor partiden meclisten filan. Neyse sonra bir semti Eindhoven'da valiliği zorluyor olmuyor, sonra bir da zorluyor 2007'de, soruyorlar halka kim olsun, 68.5% Rob olsun. Yalnız bir Anouk bir Dirk Jan (İşte buranın Ayşe'si, Ali'si) seçimi pek siklememiş olacak ki katılım 30%'de kalıyor ve şehir meclisine soruyor. Beyler sıkıntı var seçemedik lan ehehe deyip, siz seçin diyorlar 43'te 25 ile Rob'u seçiyorlar. Neyse dostlar, adam çalışıyor. Çok memnunum lan heriften. Otobüs dakikası, dakikasına. Kar yağar bisiklet yolları her daim tertemiz, çöp zamanında alınır. Yahu bir gün öğlen üniversiteye gidiyorum, merkezde tren istasyonunun önünde herifin biri trafik ışığına toslamış, direği devirmiş hayvan. Büyük ihmal göçmendir kusura bakma. Neyse akşamüstü 6 gibi geri dönüyorum eve, yeni direk dikilmiş, hiç bir şey olmamış gibi. Tabi işte Eindhoven'a heyecan oldu ama, kaza olmuş gördün mü, ha gördüm, şöyle de böyle. Boş muhabbet oldu... Elektrik, su, internet, yol burada sana kuruşu kuruşuna sıkıntısız geri dönüyor arkadaş. Ne övdüm lan piçi, şunları okusa anlasa, bir gelip elimi sıkar. Yahu adam, şehrin ana bulvarını senede bir 1 ay kapatıp, Lunapark yapıyor. Yine dünyanın belki en muhteşem kerhanesi değil ama mütevazi, kendi halinde ama oldukça düzenli bir kerhanesi var, iyi karılar var yine. Keza devlet daireleri randevu sistemi ile çok güzel çalışır, kaldırım vs. inşaatı varsa iş temizdir, güvenliklidir filan. Her sene ışık gösterilerinin gerçekleştiği Glow ve Dutch Desing Week gibi iki iyi organizasyonu yapıyor, hatta kimi zaman bunlar için şehir meydanına çıkan anayolları tüm gün kapatıyor. Sonra diyorsun ki ya benim şehrimde nerdeyse ben kendimi bildim bileli sosyal demokratlar var. Hangisi sosyal demokrat lan, çünkü bu sosyal demokratsa, öbürü başka bir şey. Aslında burada herif sayesinde tecrübe ettiğimde Hollanda'daki muntazam ve muazzam belediyecilik anlayışı. Ha sorsan Maaike'ye Thijs'e (buranın Melike'si Mehmet'i) beğenmezler ha, şu sik bu bok gibi derler. Bunları sürecen İstanbul'a hayatın keşmekeşinde yitip gitsinler ehe.

Neyse ne... Şimdi Eindhoven'da Hollanda'nın en uzun barlar caddesi var... yersen, ben şahsen yemiyorum. Baştan sona 300 metre lan, adam mı sikiyorsunuz.

 "Pardon Barlar Sokağı Neredeydi Acaba?" "Ablacım şimdi burdan dümdüz git, karşına kilise gelecek, onun hemen sağı, görürsün zaten"

Burada ben diyeyim 50 sen de 100, 75 tane bar vardır yanyana. Ama sap çok arkadaş şehir de ya hep diyoruz. Apaçi enflasyonu var, inanıyorum sana Sayın Vali'm bir gün oluk oluk ilik de getireceksin bu şehre trenlerle. Tren yolu demişken, hani biz yurdu demirağlarla örmüştük ya, o iş öyle değil aman ha. Yine bu o oysa bu ne, o oysa bu o değil durumu var. Şimdi Amsterdam'da ki kadim dostum van Unsal'ın İsviçreli bir arkadaşı İzmir'den Denizli'ye trenle gitmek istemiş. Bunu duydum ve herifi uyarmadın mı dedim direkt, uyarmamış. Tabi herif 100 yılda gitmiş Denizli'ye, kompartımanda kendini asacakken neyse ki Denizli'ye varmışlar. Ha şimdi aynı Denizli'yi düşün, İzmir'den Denizli'ye en fazla iki saatte gideceğini düşün, Denizli'de rahatça tren değiştirip, Pamukkale'ye gittiğini düşün, sonra da dönüşte Pamukkale'den trene atlayıp en fazla iki saatte Kuşadası'na gittiğini düşün. İşte Hollanda'da demiryolu böyle bir şey. Abi işte düz ülke, küçük ülke filan geç bunları, adam istese onu da yapar. Zaten baksan Dutch trenleri öyle çok lüks değildir, pintidir bunlar, daha idare eder işte deyip hızlı tren yapmaz. Şimdi misal ülkeye baştan aşağıya fiberoptik döşüyorlar, ayda 73 avroya 500/500 Mbit/s, tv kanalları, o şu bu. Tabi internet altyapısındaki bu gücün etkisinde ülkede bizdeki Digiturk, D-Smart tarzı klasik digital yayıncılık kafası yerine internet ve internet üzerinden digital yayıncılık var. Ve ben her zaman diyorum, 26 yaşıma kadar internet kullanmamışım. Neyse abi Eindhoven valisi trenle karı getiriyordu en son şehre ve barlar caddesine (Stratumseind). Burada da 75 tane mekan vardır dedik. Çok kötü müzik çalan yer görmüştüm ama çok kötü müzik çalan bu kadar yan yana mekan görmemiştim. Abi bazen Gasolina filan çalıyor, utanıyorum ya, utanıyorum yani. Bazen diyorum ki, bu Dutchlar dans eden filan insanlar değil, anca sallanırlar, o yüzden leş müzik çalıyorlar. E diyeceksin ki ne işin var mekanda, e ne yapalım karılarda bu müziği dinliyor. Benim dinlediğim müziğin olduğu mekandaki adamı gece sokakta görsen kaldırım değiştirirsin, at hırsızı tipli bir süsü herif, işte marjinal karılar, oranın kitlesi işte. Diğer tarafta yine kimi zaman Eindhoven yerlisi, kimi zaman çevre kasabalardan, semtlerden gelen karılar oluyor ve kötü müzik dinliyor ama işte karılar güzel olunca bir bakalım şöyle diyorsun. E bunun da bedeli kötü müzik, en fazla 2 saat dayanıyorum sadece. Neyse abi müzik kültürünü sonra yazacağız, caddedeyiz caddede.  



Caddede bira şişesi ile cam bardak ile vb. ile yürümek yasak abi. Bilmem kaç euro cezası var, ben ceza sokarlarken de gördüm. Yazmış adam oraya, caddede vandalizm yaparsan, kırar dökersen, hır gür çıkarırsan, şu şu şu kadar cezası var. Çok da ciddi bir olay görmedim zaten öyle, olanlar da afedersin göçmendi. Çık Beyoğlu'na abi kaç tane kavga görüyorsun bir gecede. Ha bir de kavga görünce yürü yürü diyenler vardır. Hayır arkadaşım kavga izlenir yahu. İki insanın aslında özüne dönüp alanını korumaya çalışan iki aslan gibi mücadelesi. Tabi biz de aslanlar çakal olduğu için bir taraf kesin kalabalıktır abi ya da arkadaşım bir saniye gelir misin, seninle bir şey konuşacağım, küüüüt. Sadece Perşembe akşamları öğrenci gecesinde, Cuma, Cumartesi kalabalık olur. Bir de diğer günlerde açık olan ancak hiç iş yapayan mekanlar var, bomboş duruyor öyle, kara para aklıyor galiba pezevenkler. Bizim vali sosyal demokrat olduğu için gece saat 12 civarı istasyonda 10 avroya bisiklet satan zencilere bir şey demiyor, istese onu da bitirir, adam bir nevi halk bisikleti yaratıyor, zenci de ne yapsın gitsin adam mı vursun, yolunu buluyor. Gerçi Eindhoven Hollanda'nın suç oranı en yüksek şehirlerinden. Şu an sokağa çıksan bir tane insan göremezsin, görsen nolur. Misal burada kezbanları da çok görüyorsun. Misal ne geçende bir tanesi yeni gelmiş şehre işte bir yerlere gidilecek filan bir yerlerden, saat gece 1-2 filan. işte ben döneyim, çok geç olmadan gideyim, sonuçta bisikletim yok, işte şehri bilmiyorum, işte gece geç saatte gitmek şimdi... içimden ayyyhhh dedim, şark kafası ile garp kafasında olmak bu olsa gerek dedim. bu arada ben türk insanının cahiline de okumuşuna da çok üzülüyorum. çok boş oğlum insanlar. Ha başarılı, çalışkan , çok iyi mühendisler belki filan, iyi yerlere de gelirler ama düşünsel derinlik yok... Buranın coffeshoplarında, turist olmaz, lokal pek olmaz daha çok yabancı öğrenciler, hispanik herifler, işte süpermarkette kasiyer, dönercide garson Türkler, faslı herifler, zenciler, kısaca afedersin göçmenlerdir. Varolan lokaller de zaten oranın müdavimi hayat mücadelesine yenik düşmüş heriflerdir. Bu Hollandalı'lar cigaradan haz etmedikleri gibi, 40 yıllık dostunun elinde bir gün cigara görse, esrarkeş pezevenk der. Şimdi biliyorsunuz Türkiye'de herkes esrar içiyor artık. Ben şu kadar yakalandı bu kadar yakalandı haberlerine pek inanmıyorum. Herkes içiyor lan. Ama heriflere sorsan aaa Hollanda herkes cigara içiyor, sokakta karılar, kanallar, tramvay, lan yürü git. Misal burada öyle sokakta içki de içemezsin, çok nadir sokakta içki içen adam görürsün. Delisi var lan buranın bir tane. Bildiğin köy delisi lan. Unuttum şimdi adını. Tekerlekli sandalyesi var bunun. Merkezdeki kafelerin önünden geçerken bağırır, Hristiyanlığa davet eder insanları, bağırır bağır gider, incil'den filan bir şeyler okuyormuş. Lan heriflerin dine davet eden fanatik dincisi bile farklı ya. Bir kere de 3-5 zenci gördüm merkezde onlar da Jesus Mesus yazmışlar kartonlara, dine davet ediyorlar. Amerika mı lan burası it, ana kıtada Hristiyanlığa davet etmek sana mı düştü piç dedim eheh. Gerçi bu Hollanda'da başka şehirlerde de gördüğüm bir şey ama ben bugün bir haber aldım Orhan Abi bilmiyorum 99% doğru, dün de yazdı gerçi Hollanda'da arkadaşımla da konuştum Hristiyanlık bitmiş. Burada bilmem kaç sene sonra Hristiyanlar azınlık olur. Şu an dahi halkın 42.7%'si herhangi bir dini inanca sahip değil (bkz. ateyist). Neyse sıkıldım lan bir ara devam edeyim bu yazıya, hatırlatın. Gijs nasıl telafuz edilir lan, onu bir söyleyin. Yani o zaman soyadında Asdfghjk amk.

16 Kasım 2012

Uçurtmam Tellere Takıldı

İlkokulda zaman çürüttüğümüz 1990'lı yıllardayız. Bir nevi karanlık çağ her zaman derim. O zamanlar Amiga elimizin altında, eve koşar koşmaz başta Super Frog olmak üzere çocukluk eğlenceleri kastığımız vakitler... Ha hala aynı çocuğuz ya orası ayrı.

Bir gün günlerden Cuma, mevsimlerden kış, 7-11 yaş arası onlarca tanışla İstiklal Marşı kuyruklarındayız. Haftanın kapanışını yapacağız anlı-şanlı al bayrağımızın önünde. Ama işte o yerinde duramayan kurnaz velet yok mu, şeytan dürtmez mi o küçük veleti? Dürter tabi. Velet bilir ki, tören demek, tıklım tıklım otobüslerle eve en az yarım saat geç gitmek demek, oysa evde bizi bekleyenler var. Velhasıl kurnaz velet düşünür, ne yapıyoruz hacı burada, ben şimdi kimseye görünmeden kaçsam, bir an önce eve gitsem bizim kurbağa ile maceradan maceraya koşsam, ne olur ki?
- bizim kurbağa bu işte, bir daha gelmedi onun gibisi, mario filan anca taşaklarını öper bu abimizin ehe -

Cumartesi-Pazar ve akabinde Pazartesi sabahı, Cuma akşamı "keh keh keh, hi hih hi" diyerekten, ayağımızda gümüş hal hal seke seke belki de götün götün kaçtığımız tören alanına geri döndük. Bismissss demeden, sınıf örtmeninin, nerdeydin sen Cuma günü törende bık bık bık, gak guk gak diye azarları ve hafif darpı ile karşılaştık. Soracakmış bize törenden sonra, müdür muavini Zıttırbık Bey'e gidecekmişiz, birlikte, seni serseri seni imişiz. Törende andımız üzerine İstiklal Marşı kombosu yaptık, e fatality yapınca tabi Ryu, Ken, Dhalsım, Chun-Li, Blanca, Honda ve daha nice unutulmaz karakterin yanına yeni bir karakter daha açıldı Zıttırıbık Bey.
- andımız üzerine istiklal marşı yaparsan, zıttırbık abi karakteri de ekleniyor bunların arasına ehe -
Gittik Zıttırıbık Bey'in yanına sınıf örtmenimiz ile, nasıl kaçarmışız, nasıl törene katılmazmışız, vatansızmıymışız, hainmiymişiz, neymişiz lan biz alt tarafı bir kurbağa zıplatmaya gitmiştik oysa. Zıttırıbık örtmeni, örtmen Zıttırıbık'ı fişnekler, kolumdan sürüklene sürüklene Müdür Bey'e gideriz. Korku, korku. Ha tabi ülkede mevki yükseldikçe zekanın düştüğünü çok sonraları öğreneceğiz. Müdür Bey atarlı, Müdür Bey telaşlı, Müdür Bey sinirli, hadi her şeyi geçtim Müdür Bey hede hödö diye gaza gelince ağzından tükürükler çıkaran bir adam. Korku damarlarda gezse de o kurnaz veledin içindeki "ulan iyi oldu aslında ilk dersi de ektik keh keh keh, hih hih hih" arsızlığını mı gördüler bilinmez, anasını babasını çağıralım bunun dediler. Aptallık biz de tabi, olayın vehametini anlayamadığımızdan ağlamayı unuttuk, oysa çocuk dediğin ağlamalı, zırlamalı, üzülmeli ve mutsuz olmalı ki yaptığının yanlış olduğunu anlasın, değil mi?

Peder Bey işinden, Valide Hanım dükkanından geldiler okula, ulan bari Peder'i çağırsaydın sadece, dükkan boş kaldı amk ehe neyse. Müdür Bey'in kapısında bekliyoruz, Zıttırıbık Bey ile örtmenim de hazır, okulun tüm yönetim kaynakları benim için seferber olmuştu. Peder Bey'in suratında noluyor lan amk bakışı, Valide Hanım'da telaş... Biz dışarıda bekledik içerideki konuşmayı. İçerideki konuşmanın aslında benimle pek ilgisi yokmuş, ailemin okumuş, kültürlü, hedeli hödölü olduğunu görünce muhabbet çok uzamamış, ruhun şad olsun Nasrettin Hoca. Zira akıllardaki "Kürt mü bu, ailesi mi Kürt? Bölücü mü bunlar, ondan mı kaçıyor bu çocuk törenden" sorusu cevaplanmış olmuş.

Peder Bey tuhaf da olsa aydın adamdır. Bana o gün dediği tek şey ve daha çok uzun yıllar boyu benzer okul ziyaretlerinde (ehe) diyeceği tek şey şu oldu, "Ah be oğlum, şu üç kuruşluk adamlar ile muhattap ediyorsun ya beni, ne diyeyim sana alacağın olsun". Dedim ya Peder Bey aydın adamdır ama biraz tuhaftır diye, çok siyaset konuşmaz, bazen üzerine gidersen iyi laf yapar, ama o gün kalkıp da ne olduğunu, neden olduğunu bize anlatmamıştır. Üç tane darbe görmüş, iki gün önce muhabbet ettiği üniversite arkadaşlarının sokaklarda cesetleri ile karşılaşmış bir adamı bir şey anlatmadığı için suçlayamam. Ama artık küçük velet için törenden kaçmak, vatan hainliği, serserilik ve Kürt olmaktır, daha kötüsü Peder Bey'i işinden gücünden getirip üç kuruşluk adamlarla muhattap etmektir ehe.

O zaman anlayamıyorsun tabi, yazının başında karanlık çağdayız dedik zaten değil mi, dedik dedik. İşte o karanlık çağ da aslında her an anlatıldı o velete, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, öcü Kürt kavramı, biz istedik mi sike sike o tören alanında olacağımız. Kürtçeden bahsedilmedi tabi Kürtçe diye bir dil olmadığı için ehehe.
- haydi eller havaya, karanlık çağ için geliyor -

Geçen sene bu aralar, bu minvalde yetişen bir başka velet dostum, yönetmen dostum Ercan ile oturduk. İhtiyar yatmış, yeni entel imajı ile Burhan Dayı "naaptın" deyip içeri gitmiş, ben de Erdinç dostuma "Kalk yer(in)e yat" demiştim. Uzun süre sonra dönmüşüz memlekete, Jamaika'dan yöresel lezzetler duruyor masanın üzerinde. Ercan dostum her zaman olduğu üzere büyük bir şefkat ve aşkla kendi elleri ile hazırlamış. Kaynanam seviyormuş be! Vatana dair özlemden midir bilinmez, vatan özlemine dair konuştuk, vatan özlemi ile ölenlere dair konuştuk. O gün laf lafı açtı, döndü dolaştı 1999 yılının 11 Şubat akşamına geldi. Klasik tabiri ile bu toprakların yetiştirdiği en büyük sanatçılardan, üstelik en büyük halk sanatçılarından birinin nasıl sürgün edildiğini, nasıl vatan haini ilan edildiğini ve ne yazık ki bizim de buna nasıl inandığımızdan, nasıl kandığımızdan konuştuk. Ama Ercan Dostum dedim, daha karanlık çağlardaydık, ne olduğunu anlamadığımız günlerdeydik, istemeden oldu... Bugün öyle değiliz! dedim... Neden sonra kendini affetmiyor musun abi dedim, affetmiyorum be abi dedi. 

Bugün 16 Kasım 2012, bundan tam 12 sene önce bu ülkede bir halk sanatçısı kendi dilinde şarkı söylemek istediğini için sürgün edildi, yalnızlığa mahkum edildi, ölüme terk edildi. Tüm bunlar sistematik bir biçimde devlet eliyle yapıldı, yaptırıldı. Biz de haa öyledir dedik... O nedenle ben de bilemedim kendimi affetsem mi etmesem mi...