Ben her aynaya bakışımda aynı adamı görüyorum; genç, kafası güzel, kendi dünyasında yaşayan ve başka hiçbir şeyi umursamayan adamı görüyorum... En azından içinde bulunduğum çeyrek asırlık yaşantı, aynaya baktığımda yaşladığımı hissettirmedi henüz bana. Ne zaman ki eski muhabbetler açılsa, "ulan 10 sene olmuş" diyorum. Kimi zaman çok güldüğüm, kimi zaman "öyle de bir şey vardı" deyip hüzünlendiğim anıların üstünden, ya 8 ya 10 sene geçmiş. Sonra mırıldanıyorum kendi kendime, "gençlik anıları..." Dedim ya aynada kendine bakınca, yaşlandım diyemiyorsun, hep görmek istediğin yaştasın henüz. Eski fotoğraflara bakman gerekiyor. O zaman anlıyorsun, zayıf, çelimsiz bir adam dostları ile ocakbaşında, vasat saz ekibine Coşkun Sabah'dan "Anılar" söyletiyor. Yüksek dozda alınan rakıdan mı bilinmez diyemiyor, "ne anısı ulan? daha 18 yaşındasın". Anılar'ı çaldırdığımız zamanlar da anı oldu artık.
O zaman yapmak istediklerime bakıyorum, şimdi yapmak istediklerime bakıyorum, yaptıklarıma gıpta ile bakanlara bakıp acıyorum, "nerden nereye" deyip, söyleniyorum, zorla kaderci yaparlar insanı. Kaç amacım oldu, kaçını başarabildim? Başaramadığım kaç amacımın yerini yeni amaçlar aldı? Amacıma ulaşbildim mi, ulaşdım da ne oldu? Falan, filan...
Ben insanların başka şehirlere dağıldığını gördüm, birkaç insan eksildi. Sonra başka ülkelere dağıldığını gördüm, birkaç insan daha eksildi. İnsanların evlendiğini, farklı kafalara girdiğini gördüm ve birkaç insan daha eksildi. İlk aşkımı ya da ilk kavgamı bilen kaç insan kaldı? 16 yaşımda, titrek ellerimde iki fırt çekip uzattığım sigarayı içen, kaç kişi kaldı? Beni gerçekten gören az insan kaldı. Beni gördüler, gösterdiler, İzmir'deydi, İstanbul'daydı, ordaydı, burdaydı, kurumsal hayatın alt basamaklarındaki sahte insandı. Ben özgeçmiş gönderilecek, "ya neler soruyorlar mülakatta" denilecek bir adam olmadım ki hiçbir zaman, ya kör müsün!
Şahsıslara bağlı olmayan olaylar da gördüm. Gönül verdiğim Göztepe'nin gözümün önünde eriyişini, İzmir'in değiştiğini gördüm. Benim zamanımda İzmir'de İzmirli vardı. Güzel giyimli erkekler ve kadınlar vardı konuşabileceğiniz, esnaf vardı alışveriş yapabileceğiniz. Nereye gittiler? Daha kültürlü, daha eğlenceli, daha modern bir İzmir hiç olmamışmıydı aslında? Arabamızı sahil kenarına bırakıp, kumru yediğimiz Çeşme; Çeşme'yi "disco" ve "beach club" sanan İstanbulluların istilasına ne zaman uğramıştı? Değnekçilerle dolu sahil kenarında arabamızı park edecek yer de kalmamıştı! Ben kaçırdım, bana anlatın! Birçok gün, hafta, ay, yıl sonunda hala gidelim buralardan diyorsam, benim mi kafam her geçen gün açıldı, memleketin mi kafası kapandı?
Kendi çapımda kendi ilginç hayatımı birçok açıdan sürekli gördüm, sürekli sorguladım. O adamım şimdi, kim nasıl görüyorsa öyle görüyor. Ben ise; her aynaya bakışımda aynı adamı görüyorum; genç, kafası güzel, kendi dünyasında yaşayan ve başka hiçbir şeyi umursamayan adamı görüyorum...
4 yorum:
Bu yıl ilk kez Çeşme'ye gittiğimde, yazları hep ve sadece orada yaşayan insanları çok merak ettim. İlginç oldu şimdi.
Ünlemsiz tek başlığını şurada şimdiye kadarki en iyi yazının tepesine oturtmuşsun, iyi de olmuş :)
uzun zaman sonra ilk defa, aklımda hiçbir şey yokken, bir anda oturup yazdım. özlemişim çok :)
yazılarınızı merakla takip ediyorum Burak Bey,
sahi ne sorarlar mülakatta aea:)
gel de burada da bi neydik ne olduk çakarız
güzel olmuş son olarak şaka bu yazın
Ülke değiştiren insanların bir zamanlar "kusmayacaksııııııın" diyip küt diye sızdıkları güzel günlere ait hoş bir değerlendirme olmuş
Yalnız 18 yaşındayken de denyoyduk,yaş oldu 25 hala denyoyuz.Kapitalizm ne boktan şeymiş lan
Nasıl olacak bu işler?
Yorum Gönder