12 Nisan 2010

1984

Bu hafta İhtiyar'da toplandık, ana konu George Orwell'in zamanın çok ötesinde başyapıtı 1984 idi. Hani sanki George Abimizin kurguladığı dünyanın, kendini biraz daha az hissettireninde yaşıyoruz. Orwell, düşünmenin yasaklandığı, sistematik beyin yıkamanın sürekli olduğu, her hareketinizin takip edildiği ve yönlendirildiği bir distopya yaratmıştı. Bugün kendime soruyorum, kitabın ana kahramanı Winston Smith kadar olamayıp sürüklendiğimiz, hatta içinde bulunduğumuz distopyayı nasıl göremiyoruz?

Çoğu kişi bilmez, memlekette "Biri Bizi Gözetliyor", yaban ellerde "Big Brother" diye anılan, insanların bilmem kaç gün bir eve hapsedilip, seviştirildiği ve dövüştürüldüğü yarışmanın ismi, Orwell'in "Big Brother is watching you!" felsefesinden gelir. Bugün kamera sistemleri, cep telefonları, internet, uydu ve bilimum teknoloji insanları takip etmek üzere kullanılıyor. Her eyleminiz, her an takip ediliyor, zaten aksini düşünen ya cahildir, ya aptaldır. Bilmem kaç gündür yakalanamayan kanun kaçağı haberlerine her zaman gülmüşümdür bu nedenle. 7 milyar insanı an ve an takip edebilecek bir teknolojide, her hangi bir insanın yerini tespit edememek neredeyse imkansız. Peki her şey 1984'deki gibi mi? Her hareketimizin takip edildiği, düşünemediğimiz, belli kurallar içinde yaşayıp kendi kararlarımızı veremediğimiz, beynimizin yıkandığı bir dünyada mı yaşıyoruz gerçekten?


Bir zamanların en etkin kontrol aracı televizyon yerini internete bıraktı. Yalnız internetin televizyondan bir farkı var ki; o da insanların halen ve kısmen özgür olması. Ne kadar sınırlandırırsanız sınırlandırın, ne kadar önlem alırsanız alın, insanlar internette halen istediğini yapabiliyor. Özellikle Web 2.0 felsefesinin ortaya çıkışı, insanların sanal dünyada yazması, düşünmesi, tartışması, aynı zamanda bir kontrol mekanizması olan interneti farklı bir boyuta getiriyor. Sadece bilişimle yeni tanışan cahil cühela ülkemizde değil, tüm dünyada internet üzerindeki sınırlamalar inanılmaz boyutlarda. Bugün bu sınırlamalar genellikle kumar, pornografi ve telif hakları üzerine - ki bu konuyu ayrıca çok uzun bir başka yazıda inceleyeceğim - yarın ne olacak bilinmez. Sonuçta internet üzerinde neyi yapıp neyi yapamayacağımıza dair bazı kurallar oluşturuldu. Bazı gelişmiş ülke insanları bunun pek farkında değil, bazı gelişmiş ülke insanları farkında ve buna karşı çıkıyor. Bizim memleketin bazı insanları bunun pek farkında değil, bazı insanları farkında ama umursamıyor. Benim garibime gidiyor... Beni hiç tanımayan birilerinin, sanal bir dünyada bunu yapabilirsin, bunu yapamazsın demesi çok garibime gidiyor. Bazı aklıevveller ise buna karşı çıkıyor haliyle, bu adamlar hiç özgür olmadı ki zaten!

Hiç unutmuyorum, bir gün bir aklıevvel ile gereksiz muhabbetlerdeyim. Hiç anlayamadığı ve hiç bir zaman anlayamayacağı dünyayı anlatıyorum. Ne yapacaksın işte, ben bir insanım sonuçta ve insan doğası gereği bilgiyi paylaşmam gerekiyor. Anlatıyorum işte, hayatı, hiç bir insanın kendi istediği hayatı yaşayamadığını, sadece ama sadece kendisine dayattırılan hayatı yaşadığını anlatıyorum. Aklıevvel sordu, "Peki sen insanlara ne vermek istiyorsun?". Hiç düşünmeden "özgürlük" dedim. Aklıevvel kızdı, "E işte sen de insanlara özgürlüğü dayattırmak istiyorsun, ne farkın var?". Bunu söyleyen insan hayatında hiç "özgür" olmamıştı!

Bazen korkuyorum bu nedenle, bazı insanları gördükçe soruyorum kendime, "1984'de miyiz yoksa?"

3 yorum:

ali can dedi ki...

tam da "sahip olduklarimiz aslinda bize sahip oluyor" konulu bi seyler yaziyordum ki senin yeni yazini gordum ve bilmem kacinci kere ayni seyi dusundum dostum: "aha yine ayni kafadayiz ulan!"

Onurlu dedi ki...

yazsana be abi, bir de öyle bakalım ahaha

Jane Jones dedi ki...

özgürlüğü dayattırmak? ahahhaskdkjsda pek de nev-i şahsına münhasır bir arkadaşmış.