4 Mayıs 2010

Kupasız Yaz

Blogu açtığımdan beri ilk defa iki gün üst üste yazıyorum. Ruh sağlığım da iyice bozuldu sanırım. Dün tek oturuşta tek bir cümle değiştirmeden yazdığım yazıdaki konu bütünsüzlüğü ile bunun daha da farkına varıyorum. Belli bir yerden sonra illa ki kin kusma, nefret gütme felsefesi baskın çıkıyor. Aslında psikoloji ve sosyoloji alanında akademik bir araştırma yapacak olsam, oturur internetteki yüzlerce serbest yazarın bloglarını okurum. Manyaklık boyutunun hayalgücünü aşabildiği, inanılmaz bir deneyim...

Bu aralar NBA Play-Off serisi olmasa herhalde yaşamanın bir anlamı olmayacak. Eskisi gibi sabahın köründe kalkıp tüm maçları heyecanla takip edemesek de; akşam maçlarını, hatta sabahları sadece 3-5 dakika izlemenin keyfi bile yetiyor. Burada oynanan basketbolsa diğerleri ne geyiği yapmak istiyor bünye... Ama asıl korkum futbolda yaklaşan Dünya Kupası'nı izleyemeyecek olmam. Hayatımda ilk defa biramı açıp bir Dünya/Avrupa Futbol Şampiyonası'nı izleyemeyeceğim. Birçoğunda Çeşme'de serin serin rüzgar eserken, üzerimde mayo, "nasıl koydu be" diye bağırdığım maçları izleyemeyeceğim! Ondan sonra kızıyorum tabi, sinirleniyorum, dünya çapında muhteşem bir organizasyonu takip edemiyorsak, neden çalışıyoruz, neden yaşıyoruz arkadaş? Hadi kendi kendine "e hiç olmazsa birkaç maç izleriz, muhabbetini yaparız, ben özgürüm" diye mırıldan, Marko Paşa'ya anlatırız birlikte derdimizi.

Hiç yorum yok: